PENCERE

 

  O gün her zamanki gibi gözlerini ilk açtığında kendini tavana bakarken buldu. Tavandaki, oyma ile yapılmış çeşitli desenler bu sabah da ilgisini çekmişti. Öğrendiği kadarıyla bu desenleri dedesi yapmıştı. Dedesine de bu yüzden hayrandı zaten. Evin duvarlarında da olduğu gibi desenlerde kararma vardı. Ahşaptan yapılmış olan ev eskimeye yüz tutmuştu. Şu an yatağın içinden çıkmak istemeyişinin sebeplerinden biri de duvarların soğuğu kolay bir şekilde geçirmesiydi. Gece yatarken soğuk olan yataktan sabahki sıcaklığında çıkmak ise gerçekten eziyet gibiydi. Henüz on yaşındaydı. Bu yaştaki çocuklar gibi onun da ''Büyüyünce adam olmak'' gibi bir hayali vardı. Bu yüzden okulunu pek önemsiyordu. Ödevlerini eksiksiz yapmaya çalışıyordu. Bunların yanında bu kış diğer kışlardan daha sert geçiyordu. Her taraf bembeyaz ve karların yüksekliği yarım metreyi aşıyordu. Bu şartlar altında okula herhangi bir arabayla gitmek imkansızdı. Yürümek zorundaydı.

  Tavana bakmayı bıraktı ve zorla da olsa yataktan çıkmayı başardı. O an annesinin erkenden kalkıp sobayı yaktığını fark etti ve hemen sobanın arkasına geçti. Annesi bir yandan kahvaltı hazırlarken bir yandan da okul kıyafetlerini ona uzatıyordu. Okul kıyafetlerini giymeden önce bir içlik ve atletinin üstüne bir tişört giydi. O ara annesi kahvaltıyı hazırlamış ve çayını doldurmuştu. Hemen yer sofrasına oturdu ve kahvaltıları pek sevmediğinden dolayı ufak bir atıştırmadan sonra kalktı. Annesi etrafı toplarken o da soğuğa çıkmadan önce son bir defa sobanın arkasında ısındı. Kapıya doğru geçerken çantasındaki kitap, defter ve öğle yemeğini, ekmek ve biraz çikolata, kontrol etti. Yırtık ve su geçiren botlarını giymeden önce normal çorabını, üstüne ise annesinin ördüğü yünlü çorabı giydi. Muhakkak daha sıcak hissedecekti. Hemen sonrasında ise botlarını giydi. Annesi eğilip botlarının bağcıklarını sıkı sıkıya bağladı ve botlarına poşet geçirdi.

  Artık her şey hazırdı. Kapıyı açtı ve bembeyaz olan kara baktı. Soğuğu içine kadar hissetti. Kapıdan dışarı adımını attı ve sonra annesine döndü. Annesi onu her iki omzundan tuttu ve alnından öptü. O anki sıcaklık belki de okula gidene kadar onu bir nebze ısıtacaktı. Evden biraz uzaklaştıktan sonra annesine el salladı ve yola koyuldu. 

  Ellerini montunun cebine koydu. Ama zaman zaman yanında taşıdığı çubuk parçasıyla karla örtülü yolunu açmak için ellerini cebinden çıkarmak zorunda kalıyordu. Evden okula yaklaşık bir kilometre yol vardı. İlk başlarda evden yeni çıkmış ve üstüne giydiklerinin henüz ıslanmamış olmasından dolayı soğuğu pek hissetmiyordu. Bunun yanında okumayı seviyordu. Gelecekte kendini okumuş biri olarak görme hayalleri ile bu yolculuğun daha hafif geçmesini umuyordu.

  Normalde yolda ilerlerken komşuların çocukları da ona katılırdı ve hep birlikte giderlerdi. Ama o gün öyle olmadı. Büyük ihtimalle bu soğuk havadan dolayı aileleri onları göndermemişti. Onun annesi onu gönderdi. Göndermesinin sebebi ise çocuğunun bu zor hayat koşullarından kurtulmasını sağlamaktı. Bunu zaten çocuğun kendi de istiyordu.

  Bugün yalnız gidiyordu. Yolu açmak ve bu soğukta ilerlemek artık daha da güçleşmişti. Yolun yarısına gelmek üzereyken bir tipi bastırmaya başladı. Bu güçlü tipiye karşı yürümek onu artık baya yormaya başladı. Bir anda ayaklarında ıslaklık sezdi. Hemen botlarına doğru bir bakış attı. Botlarının üzerindeki poşet yırtılmış ve karın içinde yürüye yürüye yırtık botlarından içeriye su sızmıştı. Neyse ki biraz ıslanmıştı. Bu bir an önce okula varması gerektiğine dair bir işaretti. Yüzünü öne doğru kaldırınca ise tipinin sertliğiyle karşılaştı. Hemen annesinin ördüğü şapkasını ve kaşkolunu yüzünü saklayacak şekilde düzeltti. Botlarına ise yapacak bir şeyi yoktu. O an kendini bir doktor olarak hissedip yardıma muhtaç birine gidiyormuş gibi düşündü. Bu düşünceyle kendinde bir güç hissetti ve adımlarını hızlandırdı. Okumuş olma hayalini gerçekleştirmek için o okula varması gerekiyordu.

  Neredeyse okula varmıştı. Ama kendi de perişan olmuş ve dizlerine kadar ıslanmıştı. Yüzü ise soğuktan tir tir titriyor ve neredeyse donmuştu. Ayak parmak uçlarında ise soğuğun o acı hissi çok şiddetliydi. Sanki biri ayak parmaklarını çekip koparmak istiyordu. Okula varma isteği yine onu ayakta tuttu.

  Artık okula gelmişti. Bir an önce sınıfa girmek için acele etti. Sınıfın kapısından girince sobanın yandığını gördü ve sınıfın sıcaklığını hissetti. Sınıfta birkaç kişi vardı. Onlar da zaten okulun yanındaki evlerden gelenler idi. Sobanın hemen yanındaki sırasına oturdu. Aklına çantasındaki defterin ve kitapların ıslanıp ıslanmadığı geldi. Hemencecik çantasını açtı ve bunların ıslandığını gördü. Yazılamayacak haldeydiler. Üzülmüştü. O gün nasıl not alacağını düşünürken çantasında yedek çorap olduğunu gördü. Annesi unutmamış ve çantasına koymuştu. O an defter ve kitaplarını unutup çok mutlu oldu. Hemen ayağındaki botlarını ve çoraplarını çıkararak temiz çoraplarını giydi. Islanan şeyleri ise sobanın arkasına koydu. İçindeki burukluk devam ederken içeri elinde boş kağıtlar olan öğretmeni girdi ve herkese beşer tane olacak şekilde dağıtmaya başladı. Boş kağıtları alınca o kadar mutlu oldu ki ayaklarında botlarının olmamasına aldırış etmeksizin gidip öğretmenine sarıldı. Artık vücudu sıcacıktı ve elinde yazabileceği kağıtları vardı.

  Pencereden dışardaki kar yağışını izleyen öğretmenin aklına çocukluğuna dair bu anılar geldi. O an dönüp sınıfına baktı. Herkes gelmiş ve kaloriferler yandığından dolayı sıcacık olan ellerinin arasındaki telefonlarından bir şeyler izliyordu.

Yorumlar

Popular