ÇIKMAZ SOKAK




  Kasaba tarzı bir yerde doğdum. Bulunduğumuz yer bizim gibi kalabalık bir aile için biraz ufak kalıyordu. Ev her ne kadar betondan olsa da kışları gerçekten çekilmez oluyordu. Bunun yanında geçim sıkıntımız da vardı. Kardeşlerim ise benim gibi henüz ufaktılar. Gün boyu onlarla çeşitli oyunlar oynar, dışarıya çıkar ve eğlenirdik. Annem ise her zaman olduğu gibi o günü nasıl geçireceğimizi düşünürdü. Bizi yetiştirme zorluğunun o da farkındaydı. Üzerindeki yük her geçen gün artıyordu. Ama o sıralar bir şey oldu. Bahar zamanı beni sahiplenmek isteyen bir aile çıkageldi. Henüz ufaktım. Evlat edinilebilirdim. Gelen aile ise doğal olarak bizden daha varlıklıydı ve iyi koşullarda yaşıyorlardı. Tek eksikleri bir evlat idi. Beni istemiştiler ve aldılar. Böyle değil midir zaten? Güçlü olan istediğini alır. Bana fikrim bile sorulmadı. Annem ise istemediğini söylese de aslında sofradan bir boğazın eksilmesinin üzerindeki yükü azaltacağından içten içe iyi oldu diye düşünmüştür. 

  Yeni evim harikaydı. Evin kapısından ilk adımımı attığım an hissettiğim ilk duygu güven oldu. Ev kocaman haliyle bana güven verdi. Bunun yanında aç kalmayacağım düşüncesi de bana iyi hissettirdi. Artık insanlar için çok önemli olan barınma ve beslenme ihtiyaçları benim için de giderilmişti. Benim için yeni bir hayatın başlangıcı olan bu durum sandığım kadar iyi geçmeyecekti.

  İlk gece nerede kalacağım konusunda emin değildim. Ailedeki çalışanlardan biriyle kalmam kararlaştırıldı. Bu çalışan da belli zorluklar içerisinde büyümüş ve en sonunda kendisini bu ailenin yanına atabilmişti. Mutlu muydu? Hayır. Memnun muydu? Evet. Bu hayatta önemli olan şey mutlu olmak değil memnun olmaktır. Bunu o çalışandan öğrendim. O gece odama giderken içimde bir huzursuzluk vardı. Tanımadığım insanlar ve ortam vardı. Ama neyse ki o gece bitince biraz olsa da huzursuzluğum geçti.

  Günler geçip giderken kaldığım çalışanla aramızda bazı zamanlar sorunlar oldu. Nedeni ise bazı geceler kendimi yalnız hissedip onun yamacına sokulmamdı. O ise önce sözlü bir şekilde beni kovmaya çalışır daha sonra ise beni elleriyle itekler, bazen ise döverdi. O geceler yalnız hissetmemin yanına bir de bunlar eklenince bir köşeye çekilir ağlardım. Ağlamak bazen insanları rahatlatır. Beni de rahatlatıyordu. Tüm bu olanlara rağmen o çalışanı seviyordum. Benim terazimde iyi oluşu daha ağır basıyordu.

  Evlat edinilmemin üstünden aylar geçmişti. Artık günler sıradanlaştı. Gece yatar, sabah kalkar, öğünlerimi yer ve bahçede oyunlar oynardım. Ama bazen sokaktaki evsiz çocuklar beni kıskanır ve bana laf atardı. Bir gün bahçeden dışarı sokağın tam ortasına çıktım. Bu ortam bana çok farklı gelmişti. Çünkü varlığın içindeki ben yokluğu unutmuştum.

  Sokaklar pis ve çöplerle doluydu. Aç olanlar çöpleri karıştırıp kendilerine bir parça da olsa yemek bulmanın derdindeydi. Yaşamak için gerekli olan bir çatı ve yemeğe sahip değildiler. Süslü evler içerisinde oturanlar ise dışarda nelerin yaşandığından bihaberdi. Onlar için önemli olan kendi mutlulukları ve menfaatleridir. İnsan aslında hep böyleydi; bencil ve çıkarcı. O anda önceki beni düşündüm. Kışın, kardeşlerimle aynı yatakta o duvardan gelen soğuğu hissedip birbirimize nasıl daha fazla sokulduğumuzu ve o günün sabahında soğuk ve aç halde annemizin bize bir şeyler getireceği günleri düşündüm. İnsan alışıyor. Ben de alıştım. Ama o an o sokaktaki manzara içimde bir yerlere dokundu. Tam ağlayacakken başka biri geldi ve beni dövmeye, benden bir şeyler almaya çalıştı. Bu durumlara alışık olmayan ben karşılık veremedim. O gün orada hayatımın ilk büyük tokadını yedim. O sokaktan gelen ben artık o sokağa yabancıydım. Bunun bedelini de o an oracıkta ödedim. Ama o günden sonra içimde bir şeylerin değiştiğini ve aslında şu an içinde bulunduğum varlığın aslında bana ait olmadığını ve olmam gereken yerin sokak olduğunu düşünmeye başlamıştım.

  Yazın sonuna doğru kasabadan şehre gideceğimiz konuşuluyordu. Aslında bu her yaz yapılan bir etkinlikti. Dolayısıyla ben de gitmek mecburiyetindeydim. Konuşmanın sabahına çantalar hazırlandı ve yola çıktık. İlk defa doğduğum kasabadan ayrıldım. Yanımda bana ait hiçbir şey olmadan… Geride asıl ailemi bırakmak farklı hissettirse de son zamanlarda yaşadıklarımdan dolayı artık değişik bir psikoloji içerisindeydim. Ama bir parçam hala o evde o sokaktaydı.

  Şehre geleli bir hafta oldu. Buranın kasabadan farkı artık özgürlüğümü daha fazla kısıtlamış olmasıydı. Evden çıkmama izin verilmiyordu. Kasabada en azından arada bir bahçeye çıkar ve farklı yüzler görürdüm. Burada bu imkânım pek yoktu. Aile beni evlat edinmişti ama evlat olarak görmemişti. Beni yedirip, giydiriyorlardı ama bunu belki de vicdanlarını tatmin etmek için yapıyorlardı. İnsanoğlu işte bir şekilde kendini tatmin edecek yolu buluyor. Çalışanla ise aramız yine iyiydi. Arada yine kızar, biraz hırpalardı ama beni sevdiğini biliyordum. Bu ortamda bir tek ona tam anlamıyla güveniyordum. Şehir hayatım onun sayesinde daha az sıkıcıydı. Bunların dışında kasabayı özlüyordum. Son geceler evden kaçıp o özlediğim sokaklara geri gitmeyi düşünüyordum. Ama bir türlü cesaret edemiyorum. Birkaç kere kapı önüne kadar çıkıp sonrasında tekrar eve geri dönmüşlüğüm vardı.

Bir sabah evin kapısını yine açık bir şekilde buldum. O gün sokaktaki olaylardan sonra içimdeki değişen şeyler beni harekete geçirdi. Kapıdan çıktım ve merdivenlerden aşağıya hızlıca inmeye başladım. O an tek düşündüğüm şey sokaklar ve artık özgürlüğüme kavuşacak olmamdı. Binadan çıktım, sağıma ve soluma baktım. Birkaç evsiz gördüm ve aralarından geçip gittim. Nereye gittiğime dair aklımda hiçbir fikir yoktu. Sadece içimdekinin sesini dinledim.

  Evden kaçtığım ilk günün gecesi inanılmaz yağmur vardı. Sığınacak bir yer aradım. Gerçek evsizler her yeri kapmıştı. O gece kendime sığınacak bir yer bulamadım. Üstüm başım ıslak halde ve çamur içinde sokaklarda dolaşarak o geceyi bitirdim. Neyse ki aç değildim. Sonraki gün ise acıkmaya başladım ve çöpleri karıştırdım ama hiçbir şey bulamadım. Üçüncü ve dördüncü gün de böyle geçti. Neyse ki kalacak bir köşe bulabiliyordum. Beşinci gün bir çöpü karıştırırken ufak bir ekmek parçası buldum. Tam yiyecekken birkaç evsiz geldi. Onlar da açtı ve bu bir parça ekmeğe onlar da muhtaçtı. İlk başta bağrışmalar oldu ve ekmeğimi vermek istemedim. Tartışma çıktı ve beni döverek o ekmek parçasını benden aldılar. Elimdeki son umut kırıntısını da kaybettim. Açtım ve üşüyordum. Ayrıca sokaklarda dolaşmaktan dolayı çok yorgun ve uykusuzdum. Bir hafta olmuştu evden kaçalı. Önceki gece sokakta bulduğum ekmek kırıntısı ve akardan içtiğim suyla ayakta durmaya çalışıyordum. Zayıflamıştım ve ayakta duracak gücü kendimde bulamıyordum. Ancak birkaç gün daha dayanabildim.

  Şu an kasabadaki evde tok bir halde ve sıcak bir sobanın yanındaki koltukta uzanmış yatıyorum. Mutlu değilim ama memnunum. Şehirdeki evden kaçışımın onuncu günü eve geri dönmüştüm. Sonrasında ise kasabaya geri döndük. Yapamamıştım. Özgürlüğümün peşinden koşmuştum ama yapamamıştım. Sokaktan gelen ben rahatlığa alışmıştım. Tıpkı insanlar gibi. Artık hayattan memnundum ve fazlasını istemiyordum. Ne de olsa ben bir kediydim.


Yorumlar

Yorum Gönder

Popular