AYNA




  Yine öğleden sonraya kadar uyumuştu. Gözlerini açtı ve her zaman olduğu gibi camdan dışarıya baktı. Sabahın erken saatlerinde yağmurun sesini duymuştu ve o yağmur hala devam ediyordu. Hemen, alttaki sokakta koşuşturan insanlara baktı. Çoğu, bir şey için acelesi var gibi koşuyordu. Ve bir de yağmurdan kaçıyorlardı. Bazı insanların şemsiyesi vardı ama herkes onlar kadar şanslı değildi. Bu şanssızlar ellerinde ne varsa başlarına tutarak koşmaya çalışıyordu. Adam dışarıyı birkaç dakika daha seyretti. Sonra aç olduğunun farkına vardı ve kendine bir şeyler hazırlayıp yedi.

  Dört katlı apartmanın üçüncü katında kalıyordu. Ufak bir mutfak ve banyoya sahip tek odalı bir daireydi burası. Amcasının apartmanı olduğu için düşük bir kira ücreti ile burada kalıyordu. Ailesinden yıllar önce ayrılmıştı. Daha doğrusu ailesi onu kapı dışarı etmişti. Ama amcası o dönem ona sahip çıkıp bu daireyi ona bırakmıştı. Tabi sonrasında o kadar destek vermedi. O ise bu daireye yerleştikten sonra çeşitli işlerde çalışmış ve bir şekilde geçimini sağlamıştı. Şu an bir işi yoktu ve sadece bir ayı çıkartabilecek kadar parası vardı. Ama şu aralar pek parayı düşündüğü yoktu. Dalgındı . Ne yapacağını bilmiyor ve sadece günün geçmesini bekliyordu. Beş gündür duş bile almamıştı ve bunun farkına burnuna gelen kötü kokuyla vardı.

  Duştan sonra bir an odasının ortasında durup çevresine baktı. Hemen sağında lavabonun içinde kaç gündür yıkamadığı bulaşıklar, dört beş metre önünde pencere ve pencerenin önünde rengi değişmiş çarşaflar içinde olan yatağı, sağ ve sol duvarlarda ise anlamı olmayan tablolar vardı. Sadece duvarı doldursun diye asmıştı. Yerlerde ise kirli kıyafetler her tarafa dağılmış şekilde duruyordu. Bir an tüm bunlardan rahatsız oldu ama sonrasında o kadar da rahatsız etmediğinin farkına vardı.

  Masasına doğru yöneldi. Bir haftadır okumaya çabaladığı kitabını eline aldı ve kaldığı yeri açtı, okumaya başladı. Beş dakika sonra aynı sayfada olduğunun farkına vardı ve kitabı bir köşeye bıraktı. Sonra tekrar dışarı baktı ve yağmurun durmuş olduğunu gördü. Bir an yürüyüş yapmanın güzel olabileceğini düşünüp üstünü giydi.

  Apartmanın önündeydi. Biraz çevresine bakındı. İnsanlar hala koşuşturuyordu. Bu koşuşturmanın içerisinde kaldırımda yürümeye başladı. Nereye yürüdüğüne dair aklında bir fikir yoktu. Sadece yürüyordu.

  Bir an havanın karardığının farkına vardı. Saatine baktı ve dört saattir dışarda olduğunu anladı. Ama bu dört saate dair pek bir şey hatırlamıyordu. Evden biraz uzaklaşmıştı. O yüzden eve dönüş için yolunu değiştirdi. Hava soğuk ve kararmış olduğundan sokaklarda pek insan yoktu. Bir an içini ürperti kapladı ve adımlarını hızlandırdı. Bu şekilde devam ederken sokağın sağ tarafında bir çıkmazdan bağrışların gelmiş olduğunu duydu. İlk başta önemsemedi. Ama daha sonra merakına yenik düşüp seslere doğru ilerlemeye başladı. Mümkün olduğunca yavaş ve su birikintilerine basmadan yürümeye çalışıyordu. Çıkmazın başına geldiğinde ise gözetlemeye başladı. İki adamın hararetli bir tartışmanın içerisinde olduğu besbelliydi. Biri daha yaşlı, üstü başı yırtık, kirler içinde, saçı sakalı birbirine karışmış ve elinde bıçağı olan biriydi. Diğeri ise daha düzgün, temiz giyinimli, bakımlı ve yeni tıraş olmuş biriydi. Anladığı kadarıyla yaşlı olan adam diğerine bağırıyor ve bir şeyler istiyordu. Adeta gözünü kan bürümüştü. Diğer adam ise iki elini savunma yapmak için vücudunun önüne getirmiş ve korkudan ne yapacağını bilemez halde bekliyordu. Bir anda tartışma alevlendi ve yaşlı adam diğerine üst üste bıçak darbeleriyle saldırmaya başladı. Onları izleyen adam yedi sekiz bıçak darbesi saymıştı. Biraz sonra ise ne yapacağını bilemedi. Tam hareketlenecekken bir su birikintisine bastı ve ses çıktı. Elinde bıçak olan adam bir anda o tarafa baktı ve göz göze geldiler. Sonra ona doğru yürümeye başladı ve yanına kadar geldi. Adamın gözlerinin içinde muazzam bir nefret vardı. Diğer adam bu nefretin nedenini bilmiyordu ama yaşlı adama ne kadar acı verdiğini gözlerinden okuyabiliyordu. Bu kısa bakışmadan sonra elinde bıçak olan adam hızla oradan uzaklaşmaya başladı. Diğer adam ise biraz ötedeki cesetle yalnız başına kaldı. O tarafa baktığında yerin kanlar içinde olduğunu gördü, midesi bulandı ve kusacak gibi oldu. Bir anda titremeye başladı. Ne yapacağını bilemez halde bir süre öyle durdu. Sonra uzaklardan bir ses duydu ve kendine geldi. Heyecanlandı. Nefesini hızlı hızlı alıp veriyordu. Kalbini adeta dışardaymışçasına hissediyordu. Hemen sağına soluna bakındı. Ve aklına sadece koşması gerektiği geldi ve arkasına bakmadan koşmaya başladı.

  Gece uyandı. Eve ne zaman gelip yattığını hatırlamıyordu. Ama olayı en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordu ve olayın şoku hala üzerindeydi. Bıçak darbeleri ve o gözler aklından çıkmıyordu. Bir an pencereden dışarı baktı ve alt sokakta kaldırımın kenarında elinde bıçaklı adamı gördü. Ona bakıp gülüyordu ve bıçağı boğazında gezdiriyordu. Evdeki adam bir anda geri çekilip perdeyi kapattı. Hemen kapısına gidip kapıyı kilitledi. Hatta masasını kapıya dayadı. Sonrasında yatağına geçip üzerine yorganını aldı ve oturdu. Yaşananlar kafasında tekrar tekrar canlanıyordu. Bıçak darbeleri, bağrışmalar, nefret dolu o gözler… Saatler geçtikçe içindeki sıkıntı büyüyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Aslında hiçbir şey yapmasa her şey onun açısından iyi biterdi. Ama korku ve vicdan duygusu peşini bırakmıyordu. Bir şey yapması gerekiyordu. Uzun zamandır sessiz olan içi harekete geçmiş ve bir şey istiyordu. Bu cinayete göz yumamazdı. Ama bir yandan da ya bıçaklı adam gelip onu öldürürse diye düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Her an kapı çalacak diye ödü kopuyordu. İyice yatağına sokuldu ve dizlerini kendine doğru çekip sıkıca kavradı. Zaman geçtikte olaydan geriye sadece o nefret dolu gözler kalıyordu. Nereye bakarsa baksın o gözleri görüyordu. Sabaha karşı bir kez daha pencereden dışarı baktı. Bu sefer onu görmemişti. Biraz rahatlamış şekilde kafasını içeri çevirirken salonun ortasında onu gördü. Bir anda çığlık attı ve kendini duvarın dibine ondan en uzağa attı. Aklı çıkacak gibi hissetti. Elinde bıçak olan adam orada öylece duruyor ve gülüyordu. Bıçağı ise boğazında gezdiriyordu. Adam ise köşe dibinde adeta donakalmıştı. Bir an kendine gelip hemen paltosu aldı ve masayı kapının önünden çekerek arkasına bile bakmadan hızlıca merdivenlerden aşağıya indi. Etrafına bakındı ve düşünmeye başladı. Polise gidecekti. Hemen koşmaya başladı ve çabucak polis yerine vardı. Çok korkmuştu ve beti benzi atmıştı. Polisler onu bu halde görünce hemen durumunu sordu ve onu bir yere oturttu. Adam ise kendine geldikten sonra her şeyi anlatmaya başladı. Olayları anlattıkça polisler durumu garipsemeye başladı. Hele son olayı anlattıktan sonra iyice işkillendiler ve cesetin nerede olduğunu sordular. O da onlara cesetin nerede olduğunu söyledi ve beraber oraya doğru geçtiler. 

  Gerçekten de o köşede bir ceset vardı. Polisler hemen olay yerini incelemeye başladı ama elle tutulur bir şey bulamadı. Bir ara polislerden birinin dikkatini adamın paltosunun üzerindeki bir kir çekti. Biraz daha yaklaşıp baktığında bunun aslında kir değil kurumuş kan lekesi olduğunun farkına vardı. Polis sesini çıkarmadı ve diğer arkadaşlarına el göz hareketleriyle adamı tutuklamaları için komut verdi. Ve hemen oracıkta adam yakalandı. Polislerden biri hemen adamın üstünü aradı ve paltonun iç cebinde kanlı bir bıçak buldu. 

  Adam elleri kelepçeli polis arabasının arkasında yanında iki polis otururken bir şeyin farkına vardı. O sürekli gördüğü nefret dolu gözler aslında sabah çıkarken baktığı aynadaki gözleriydi.

Yorumlar

Popular