HAYALLER PEŞİNDE KOŞARKEN

  

  Her zaman olduğu gibi dere kenarı boyunca uzanan çayıra doğru bakıyorduk. Çayırın sonunda başlayan ufak tefek ağaçlar dağların eteklerini oluşturuyordu. Güneş ise iyice tepeye yaklaşmış dolayısıyla hava iyice kızışmıştı. Biz de arkadaşlarla beraber sabahtan beri boş boş dolaştığımız için bir ağacın gölgesinde dinlenmeye oturduk. Etrafta dolaşırken çevrede bulduklarımızla iyice bir karnımızı doyurmuştuk. Keyfimiz yerindeydi yani. Her gün yaptığımız şeylerdi bunlar. Arkadaşlarımla burada yurda benzer bir yerde kalıyoruz. Aslında yurttan ziyade bir ahır desek daha yerinde olur. Pek iyi koşullarda kaldığımız söylenemezdi. Ama yapacak bir şey yok. Buradaki işimiz ise kısaca hayvancılıktı. Sabah kalkılır, yemekler yenir, sular içilir ve sütler verilirdi. Sonrasında akşama kadar aylak aylak dışarlarda gezinirdik. Akşam ahıra döndükten sonra yine aynı şeyler tekrarlanırdı. Böyle kısır bir döngü içerisinde kısılıp kalmıştık adeta. Aslında ağacın altında da tam olarak bu meseleyi konuşuyorduk. Biz de artık büyümüştük. Kendimizi buradan farklı bir yere atmak, yeni şeyler görmek ve yaşamak istiyorduk. Gerçi yakın zamanda tam da böyle bir değişim gerçekleşebilirdi. Çünkü yılın bu zamanlarında burada bir hareketlilik olur ve çeşitli insanlar gelip gider, bir sürü konuşmalara şahit olurduk. Tüm olanlardan sonra bizim yaştakiler çeşitli kamyonlara yüklenip götürülürdü. Öğrendiğimiz kadarıyla çok daha iyi şartları olan yerlere gidiyorlardı. Tabii biz de buradan gidecek yaşlara geldiğimiz için epey heyecanlıydık. Ağacın altında hep beraber bu konuları konuşarak çeşitli hayaller kuruyorduk. Hayal kurmak güzeldi tabii ama haddince.

  O gün gelmişti. Yine etraf kalabalıktı. Birtakım insanlar bir şeyler konuşuyor, eller sıkılıyor,  anlaşmalar yapılıyordu. Bize tabii ki fikrimiz sorulmadı. Sorsalar da evet derdik zaten. Dünden razıydık buradan gitmeye. Kamyonlara binmeden önce arkadaşlarla birlikte son kez ağacın altına gidip uzunca olan çayıra doğru baktık. İçimi bir hüzün kaplamıştı. İlk defa böyle bir şey hissetmiştim. Ayrılmayı çok istediğim bu yerden kopmak şu an çok zor gelmişti bana.

  Kamyonun kasasındaydık. Kasada bizler dışında hep gördüğümüz arkadaşlar da vardı. Herkes çok heyecanlı ve bir o kadar da hüzünlüydü. Yolculuk ise biraz uzun olacaktı. O yüzden yola çıkmadan hemen önce yanı başımıza yemek için bir şeyler konulmuştu. Kendimize değer verildiğini hissettik. Daha şimdiden böyle ise oraya gittiğimizde kim bilir bizi neler bekliyordu gibi düşüncelerle hüznün yerini iyice heyecan almaya başlamıştı. 

  Arkadaşlarla sohbete dalmıştık. Bir ara kafamı kaldırıp ileriye doğru baktım. Henüz yüksekçe olan sıradağların tepe kısımlarından toprak yol üzerinde tangır tungur ilerliyorduk. Hava hafifçe esiyordu. Esen bu rüzgar yüzümüze vurup geçerken çok güzel bir his bırakıyordu. Karşı tarafta bize paralel ilerleyen dağların etekleri ise hafiften kararmaya başlamıştı. Bu gidişle ancak sabaha varabilirdik.

  Sabah uyandığımda hemen etrafıma bakındım. Ahır gibi bir yerde tek başımaydım. Gece buraya gelişimizi yarım yamalak hatırlamaya başladım. Beş altı kişi bu yere konulmuştuk. Ama şu an burada yoklardı. Ara ara seslerin gelip gittiğini anımsar gibiyim. Herhalde en sona ben kalmıştım. Niye toplu bir şekilde almadılar ki bizi? Anlam verememiştim. 

  Henüz kendime gelemeden birileri geldi. Gelenlerden biri bir yandan, diğeri öbür yandan beni apar topar çekiştirmeye başladılar. Neye uğradığımı şaşırdım. Direnmeye çalıştım ama pek başarılı olamadım. Bu şekilde ilerleyerek beş dakika içerisinde beni genişçe olan bir yere getirdiler. Etraf bir değişik kokuyordu. Her tarafta et ve kemik parçaları vardı. Ürkmüştüm. Biraz sonra daha dikkatli baktığımda etraftaki parçaların arkadaşlarıma ait olduğunu fark ettim. Nefesim kesilmişti. Ne yapacağımı bilemez halde çaresizce olduğum yerde kaldım. Yolda gelirken direnmemin ne kadar da acizce olduğunu şimdi anlıyorum. Kendimi kasmayı bıraktım. Gözlerimden yaşlar geldiğini yanaklarımdan aşağıya süzülen gözyaşlarının soğukluğundan anladım. 

  Sonraki olaylar çok çabuk gelişti ve bir anda kendimi yerde serili halde buldum. Bir şeyler söylendikten sonra boğazımda keskin bir bıçak darbesi hissettim. Bıçak önce deriyi sonra kas tabakasını ve soluk borusunu kesti. En son ise şah damarını kesip işini halletmiş bir şekilde kenara çekildi. Farklı bir hisse kapılmıştım. Vücudumdan kanların boşaldığını, kalbimin daha hızlı atmaya başladığını, nefesimin çok sesli çıktığını, kaslarımın seğirdiğini ve bacaklarımın benden ayrı hareketler yaptığını ilk defa bu kadar keskin hissediyordum. Son kez etrafa bakındım. Kıpkırmızıydı her taraf. Gözlerim kararıp bulanık düşüncelere dalmaya başladığımda henüz hayattaydım ve insan olmadığımı ilk kez o an anladım.


Yorumlar

Yorum Gönder

Popular