KASVETLİ HAVA II


  Otobüs iş yerine varmak üzereydi. Yolculuk boyunca insanların yüz ifadelerinden anlamlar çıkarıp dertlerini anlamaya çalıştı. Aslında benzer duygular içerisindeydiler. Ama kimse birbirinin farkında değildi. Ne de olsa günün sonunda herkes dertleriyle yalnız başına kalıyordu. Otobüsün kapısı açıldı ve yolcuların arasından zorla sıyrılıp kendini yolun kenarına attı. Biraz daha otobüste kalsa sıkıntıdan ölecekti. Bu ortam sadece kasvetli hava değil aynı zamanda kasvetli duygular da barındırıyordu. Herkes bu uçuruma sürüklenmişti adeta. Kimdi bunun sorumlusu?

  İş yerine vardı. Her zaman olduğu gibi masasına geçip rutin işlerini yapmaya başladı. Bir şirketin muhasebe bölümünde çalışıyordu. Dört yıl olmuştu buraya gireli ve memnundu işinden. Ama son birkaç senedir geçim sıkıntısı yaşıyordu. Her ne kadar tek kalsa da kira bir yandan faturalar bir yandan ve ev masrafları bir yandan iyice sıkıştırıyordu. Zaten son zamanlardaki depresif ruh hali de bundan kaynaklanıyordu. Tüm bunların üstüne dün akşam eve girerken onu kapı üstü yakalayan ev sahibinin kira ücretine zam yapacağını söylemesi iyice moralini bozmuştu. Gün boyunca ne yapacağını düşünüyordu. Ev sahibinin yapacağı zam da az buz değildi. Zaten o da neye göre zam yapıldığını anlamadı. Ama şu an bunları düşünecek zaman değildi. Bir an aklına yaşadığı daireden çıkıp başka yere geçmek geldi. Ama biraz araştırma yaptıktan sonra bunun pek mümkün olmadığının farkına vardı. Alıp başını gitmişti kiralar. İçini kötü bir his kapladı. Bir yandan çalışıp bir yandan da bunları düşünüyordu. Böyle böyle öğle yemeği vakti gelmişti. Öğle yemeğini yerken aklına patrona gidip maaşına zam yapmasını istemek geldi. Ne de olsa iyi çalışanlarından biriydi ve kaç senedir buradaydı. 

  Patronun kapısına doğru yavaşça ilerlemeye başladı. Kapının önüne gelince içerden patronun biriyle telefon görüşmesi yaptığını anladı. Bir anda söylenenleri dikkatlice dinlemeye başladı. Patron ‘’Öyle işte Fehmi Bey, bizim çocuğu şu anki okulundan almaya karar verdik. Pek sevmedi okuldaki arkadaş ortamını, öğretmenleri falan filan.’’ Ufak bir sessizlikten sonra ‘’Yani, tabii biraz daha pahalı bu yeni okulun yıllık ücreti ama oğlum için her şey feda olsun. Zaten bu sene lisedeki son senesi. Sonra Avrupa’ya göndereceğiz inşallah’’ diye patron devam etti. Sonrasında bir süre telefondaki kişi konuştu, patron dinledi. O ise içerde konuşulanları pür dikkat dinliyordu. Patron tekrar söze girdi; ‘’Duydum duydum, duymaz olur muyum hiç. Mehmet Bey’e helal olsun valla. İyi para kazanır bu ihaleyle birlikte. Gittikçe büyüyor işleri maşallah. Bize de nasip olur inşallah.’’ Kapıdan konuşulanları dinlerken bir yandan da şaşırıyordu. Aynı zamanda içeri girmek için fırsat kolluyordu. Neyse ki çok beklemeden telefon görüşmesinin sonlandığını duydu. Sonrasında kapıyı çalarak içeri girdi. Saygıda kusur etmemek için ceketinin düğmelerini iliklemişti. İçeri girip selam verdikten sonra patronun yer göstermesiyle geçip koltuğa oturdu. Elleri iki dizinin arasında söze nasıl başlayacağını düşünmeye başladı. Sonrasında bir anda ’’Necati Bey, sizden bir ricada bulunacaktım. Biliyorsunuz ki şu aralar sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla ben de geçinmek konusunda zorlanıyorum. Daha dün ev sahibim kiraya zam yapacağını söyledi. Yani pek de kolay günler beklemiyor beni. Acaba rica etsem maaşıma zam yapabilir misiniz? Ve yahut da avans verme şansınız var mı?’’ diye hızlı bir şekilde içindekileri söyledi. Bir an rahatladı. Sonrasında ürkek ve gergin bir şekilde cevap beklemeye başladı. Patronun yüz ifadesi onu dinlerken hiç değişmemişti. Şu anda da aynıydı. Donuk bir yüzü vardı. Mimik, ifade, duygu… Bunların hiçbiri yoktu. Patron sanki boş bir duvara bakar gibiydi. O an kendini o kadar değersiz hissetti ki o bir dakikalık bakışma ona bir ömür gibi geldi. 

  Patronun boğazını temizlemesiyle kendine geldi. Herhalde patron söze başlayacaktı. ‘’Sabahattin Bey, bugün zam istemiyle gelen kaçıncı kişisiniz, biliyor musunuz? Ben söyliyim. Beşinci! Biz her böyle gelene zam versek ne olur sonra bu şirketin hali. Batarız alimallah. Hem siz söylediniz zor zamanlardan geçiyoruz diye. Şirketin de durumu pek iyi değil. Benim de öyle. Çocuğumun okulunu değiştirmek zorunda kaldım. Haberiniz var mı? Kusura bakmayın ama zam falan, böyle bir şey mümkün değil. Siz çalışmaya devam edin. İlerleyen zamanlarda bu konuda olur bir şeyler zaten. Azcık sıkın kemerleri yahu!’’ diye patron uzunca bir nutuk çekti. Sabahattin, patronun ilk baştaki yüz ifadesinden anlamıştı zaten olacakları. Pek bir şey demeden kalkıp masasına geri döndü. Üzgündü. İlk defa bu kadar kötü hissediyordu kendini. Bunun sebebi belki de insan olarak ilk defa bu kadar değersiz hissetmesiydi. O an tüm geçim sıkıntılarını unutup bunu düşünmeye başladı. Gün sonuna kadar bu şekilde işini yapmaya çalıştı.

  Saat beş olmuştu. Hava hafiften kararmaya başladı. Sabahki kasvetli hava hala devam ediyordu. Hiçbir şey değişmemişti. Sabahattin ise üstünü başını toplayıp eve gitmek için beklemesi gereken durağa doğru yola çıktı. Hala dalgındı. 

  Durakta beklerken bir an kafasını kaldırdı. Patronu, son model arabasıyla hızlıca önünden geçti. Pek umursamadı. Arkasından beklediği otobüs geldi. Hemen önünde durdu. Kapısı yine ‘pısss’ diye açıldı. Otobüse bindikten sonra ileriye doğru bir bakış attı. Yine, sabahkine benzer yüz ifadeleri vardı. Tek bir farkla; hepsi sabaha göre çok daha yorgun bakıyordu. 


Yorumlar

Yorum Gönder

Popular