BİR ANADOLU KADINININ GÜNÜ

 



  Kadın, yeni bir sabaha daha uyandı. Köyde hava henüz yeterince aydınlanmamış, yağmur sokak lambalarının ışıkları içerisinde yavaş yavaş çiseliyordu. Güzün sonlarıydı. Normaldi yani bu havalar. Hatta yakın zamanda yerleri bembeyaz bir örtü kaplayacaktı. Aile fertlerinin diğerleri henüz uyanmamıştı. O ise kalkıp her zamanki gibi ilk olarak ahıra gidip ineklerle ilgilenecekti. Yataktan çıkınca odanın içerisinde sert bir soğukluk hissetti. Hemen dün akşamdan kalan odunlarla sobayı yaktı. Birazdan ısınırdı oda. Kadın üzerine daha kalın şeyler giyip dış kapıya doğru yöneldi. Kapıyı açınca hissettiği soğukla birlikte kışın geldiğinin farkına vardı. Sonrasında köy lastiklerini giyip ahıra geçti. İnekler, henüz o yataktayken bağırmaya başlamıştı zaten. Ahıra girince ilk önce o keskin kokuyu sonrasında ise sıcaklığı hissetti. İnekler ise dikkatlice onu izliyor ve bir an önce ot istiyordu. Daha sonrasında inekler yavaş yavaş ayaklanmaya başlarken kadın da onların boklarını temizlemeye başladı. Bu işi bittikten sonra yeterince ot alıp ineklerin önlerindeki boşluğa koydu. İnekler iştahlı iştahlı otlarını yemeye başlarken kadın da taburesini alıp ineklerden birinin yanına oturdu. Ve sırasıyla onları sağmaya başladı. Yarım saat içinde iki ineği de sağmıştı. O ara inekler de otları yemeyi bitirmiş sularını bekliyordu. Kadın sularını bir teneke içerisinde verdikten sonra gübreyi dışarı çıkarmak için sepeti aldı. Gübreyi sepete doldurduktan sonra gidip her zamanki yerine boşalttı. Tüm bu işleri yaparken bir yandan da günün geri kalanında yapacaklarını düşünüyordu. Zaten başka şeyler düşünmeye ve yapmaya ne vakti ne hayali yeterdi. 

Üstünü başını temizledikten sonra hemen içeri geçti. Oda yeterince ısınmıştı. Sobanın üzerindeki güğümden sıcak suyu alıp demlikte çayı hazırladı. Çocuklarsa bu odada yattığı için seslerden her zamanki gibi rahatsız olmuş bir şekilde uyandılar. Kadın yavaş yavaş kahvaltıyı hazırlarken çocuklar da mırın kırın ederek yataktan çıkmamak için direttiler. Ama anneleri biraz kızınca hızlıca yataktan çıktılar. Yarım saat içinde ev şenlenmişti. Herkes kalkmış, kahvaltısını yapmış ve dışarıya çıkmak için hazırlanıyordu. Kadın ise bir yandan çocukların bir yandan eşinin isteklerine yetişmeye çalışıyordu. Çocuklar “Anne! Montum nerde? Anne! Kalemim nerde? Anne! Beslenme çantam hazır mı?” Eşi “Kadın, çorabın tekini bulamıyorum. Nerde? Kışlık montum temiz mi, yıkandı mı?” diyerek ortalıklarda dolanıyordu. Kadın, elinden geldiğince yetişmeye çalışıyordu. Neyse ki yarım saat içinde onları göndermişti. Artık evde tek başınaydı. Ama şu an evde bir sürü iş onu bekliyordu. Yataklar kaldırılmamış, sofra toplanmamış, bulaşıklar yıkanmamış, temizlik yapılmamış… Bir an önce işe koyulması gerekiyordu. Anca yetiştirirdi. 

Evdeki işleri hallettikten sonra tarlaya gitmek için hazırlandı. Eski püskü kıyafetleri giyip eline aldığı çapayla tarlanın yolunu tuttu. Hava soğuktu. Bu yüzden ayağındaki lastikler pek sıcak hissettirmiyordu. Zaten bunu tahmin ederek birkaç kat çorap giymişti. İş bitene kadar ayaklarını sıcak tutacağını düşünmüştü. Bir süre sonra patates tarlasının başına ulaştı. Toprak sertti. Buna rağmen kadın, patatesleri bir bir çıkartıp çuvala doldurmaya başladı. Zaman geçtikte hava daha da soğuyordu. Kadın bu yüzden biraz daha hızlandı. Yaklaşık bir saat içinde de çuvalını doldurmuştu. Bugünlük bu kadar yeterdi. Zaten öğlen vakti olmuştu. İnekler bekliyordu. Fazla beklemeden çuvalı sırtına vurarak evin yolunu tuttu. 

İneklere ot verip su içirdikten sonra mutfağa geçti. Akşam yemeğini hazırlayacaktı. Ama öncesinde ekmek yapması lazımdı. Sabah zaten evden çıkmadan önce hamuru yoğurmuştu. Hamur şu an kabarmış bir halde fırına atılmayı bekliyordu. Kadın hemencecik sobayı yaktı ve bir bir ekmekleri pişirmeye başladı. Bir yandan ekmekleri pişirirken diğer yandan da yemekleri yapmaya başladı. Akşam için aklında mercimek çorbası, haşlama ve makarna vardı. Birkaç saat bu işlerle uğraştı. İkindileyin çocuklar okuldan geldi. Her zaman olduğu gibi ilk geldiklerinde üstlerini çıkarıp yere bıraktılar. Sonrasında ''Anneee! Çok açız, yemek yok mu?'' diye kadının başında söylenmeye başladılar. Yavaş yavaş günün yorgunluğunu hissetmeye başlayan kadın sobanın üzerinde yeni pişen yemeklerden tabaklara koyup çocukların karnını doyurdu. O anlık, evdeki işleri biten kadın ahıra geçmek üzere hazırlamaya dışarı çıktı. 

Bir an kapının önünde oturup dinlenme ihtiyacı hissetti. Oturduktan sonra başını kaldırıp paralel uzanan iki yüksekçe dağın oluşturduğu vadi boyunca derin derin bakmaya başladı. Hava kapalıydı. Dağların tepeleri ise bembeyazdı ve o beyazlık dağın eteklerine doğru inmişti. Hafifçe yağan kar bu taraflara doğru geliyordu. Aklına bir an kış için yeterince odun olduğu gelip rahatladı. Zaten aklına 'Bu kış üşür müyüz' sorusundan başka bir şey gelmiyordu. 
  
Beş dakika sonra üstünü giyinip ahıra giden kadın bir saat içinde işlerini halledip tekrar eve çıktı. Birazdan eşi gelirdi. O gelmeden, hemen yemeğini koyması gerekiyordu. Diğer türlü azar işiteceğini biliyordu. Eşinin yemeğini tabağa doldururken çocuklar da sobanın yanında öğretmenin verdiği ödevleri yapmaya çalışıyordu. Arada zorlandıklarında ise küçükken okula gönderilmeyen annelerine soru soruyorlardı. Kadın ise mahcup bir şekilde ''Babanız gelsin ona sorarsınız, olur mu?'' diyordu. O an eve gelen eşi, dışarıda üstünü değiştirdikten sonra içeri girip direkt hazır olan sofraya oturdu. Ne çocuklara ne de kadına pek bir şey demeden yemeğini yemeye başladı. Adam bir süre sonra ''Bu yemek niye bu kadar tuzsuz? Gün boyu evde otur sonra da becerip de bir yemeği yapama. Hey Allah'ım ya!'' diye sert bir şekilde gövdesini kabartarak sesini yükseltti. Kadın hemencecik tuzluğu kapıp yemeğe tuz kattı. Sonrasında hiçbir bir şey demeden gündüzleyin sobanın arkasında kuruyan kıyafetleri katlamaya başladı.
  
Geç olmuştu artık. Çocuklar çoktan uykuya dalmıştı. İlk önce onları yere serdiği döşeğe yatırdı. Daha sonra, televizyon izlerken uyuya kalan eşini uyandırıp yatağına gönderdi. Kadın çok çalışan televizyonu kapatıp kendini koltuğa bıraktı. O an bulaşıkları yıkamadığının farkına vardı. Ama o kadar yorgundu ki  'Yarın sabah yıkarım' düşüncesiyle etrafı dinlemeye başladı. Evde çıt çıkmıyordu ama dışarıda rüzgar esmeye, hava uğuldamaya başlamıştı bile. Kış iyice yaklaşmıştı. Kadın ise bu sesler içerisinde yarın yapacağı işleri sıraya koyarak derin bir uykuya daldı. 


Yorumlar

  1. Koyundan sonra çok gerçek kaldı. Neyse dayak yemediği bir gün olmuş. Şükür.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular