İNSAN




  Öğle vaktiydi. Çarşının alt katlarında olan kitap dükkanına henüz gelmişti adam. Yaşlıca, orta boylu, kamburu olan ve gözleri görmeyen biriydi. Kör olmasına rağmen bu kitap dükkanını uzun yıllardır her gün açması aslında işine ne denli bağlı olduğunu ve değer verdiğini gösteriyordu. Gerçekten de öyleydi. Bu dükkandaki kitapları ülkenin birçok yerinden temin edip, yıllar içinde birçok badire atlattıktan sonra biriktirebilmişti. İnsanın sevdiği işi yapması ve bundan keyif alması ne güzel bir şey doğrusu.

‘Tak tak’ diye ses çıkaran bastonuyla birlikte tırabzandan da destek alarak kapının önüne kadar geldi. Elleriyle yoklayarak her zamanki çabukluğuyla kapıyı açtı. Kapıyı açar açmaz eskimiş kitap kokusu ciğerlerinin içini hemencecik doldurdu. Belki de şu kokuyu temiz havaya tercih ederdi. Ceketini kapının arkasına astıktan sonra her zamanki yerine oturdu. Oturmadan önce altına birkaç kitap sayfası koymayı da ihmal etmedi. Ne de olsa hava soğuktu. Kendince, ufak tefek rafları temizledikten sonra gelecek olan misafirlerini beklemeye koyuldu. Kitap satışı anlamında kısır geçen yaza nazaran, okulların yeni açılmasıyla birlikte gelenlerin daha fazla olmasını umut ediyordu.

Birkaç saat işler durgun geçti. Gelen giden olmadı pek. İkindileyin yaşlı adam bir şeylerle uğraşırken kapının açılma sesini duydu ve o tarafa doğru yönelip ''Hoş geldiniz, buyurun'' diyerek gelen misafiri heyecanla karşıladı. Aldığı cevap sonrası;
''Öğrenci misiniz?'' diye hemen ilk sorusunu yöneltti. Çocuk;
''Evet amca, mühendislik okuyorum'' dedi. 
''Hangi bölüm?''
''İnşaat mühendisliği'' 
''İyi iyi, inşallah başarılı olursun'' deyip başka temennilerde de bulunan yaşlı adam ''Burada eski kitap, dergi, plak, pul ve para bulabilirsin. Varsa aradığın bir şey söyle?'' diye devam etti. Çocuk ''Öylesine bakıyorum amca'' diyerek cevap verdi. Adam ''Hangi kitapları okudun, kimi seversin yazarlardan?'' diye o alışılmış sorusunu sordu. Çocuk ''Bu aralar pek kitap okuyamıyorum amca. Aslında buradan kitap alıp tekrardan başlamak istiyorum'' diye cevap verdikten sonra raflara göz gezdirmeye devam etti. Yaşlı adam biraz bekledikten sonra ''Bak sana ne diyeyim. Sen al bi Aziz Nesin oku. O hem güldürür hem düşündürür'' diye her zamanki tavsiyesinde bulundu. Yaklaşık yarım saat içerisinde çocuk elinde biri Aziz Nesin kitabı olmak üzere iki kitapla gayet mutlu bir şekilde kitap dükkanından ayrıldı. Bu misafirinden sonra ise adamın keyfi pek yerine gelmişti. 

Kapı açıldı. İçeri giren kişi bir üniversite öğrencisiydi. ''Selamünaleyküm amca, tanıdın mı beni?'' diye hemen sorusunu sordu. Yaşlı adam bu sesi pek çok kez duymuştu. Bu yüzden ''Aleykümselam. Tanıdım, tanıdım. Tanımaz olur muyum hiç'' diye cevap verdi. Sonrasında aralarında her zamanki sohbet başladı. Bir ara delikanlı telefonla arayıp çay söyledi. Çaylar geldikten sonra da derin sohbetlerine devam ettiler. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan, ekonomiden, siyasetten, halktan, kitaplardan, kitap ücretlerinden, okuma alışkanlığından, dükkandaki eksik kitaplardan ve dükkanın düzeni gibi konular hakkında konuşup durdular. Yaklaşık bir saat sonra kapı açılıp içeri orta yaşlarda bir adam girdi. Sohbetleri bölünen yaşlı adamla delikanlı onu iyi bir şekilde karşıladı. Adam, raflara göz atmaya başladı. O ara delikanlı ''Amca, ben bi arkadaki rafları düzelteyim. Ne zamandır yapmadım. Karıştı hep oralar'' deyip arka tarafa doğru geçti. 

Raflara göz atan adam bir süre dolaştıktan sonra elinde bir kitapla birlikte yaşlı adamın karşısına geçti. Yaşlı adamın kör olduğundan habersiz olan adam ''Amca, ne kadar bu kitap?'' diye yaşlı adama kitabı gösterdi. Yaşlı adam bir şey demeden önce sesleri duyan delikanlı arkadan gelip adamdan kitabı aldı. Devamında ''Amca; Sarı Traktör, Talip Apaydın, Varlık Yayınları, 1973, 3.baskı, 280 sayfa'' diye gerekli bilgileri verip kitabı yaşlı adama uzattı. Yaşlı adam eliyle kitabı yokladıktan sonra ''Bu kitap normalde on kağıttır ama sana sekiz olsun'' diye cevap verdi. Adam, başıyla bu cevabı onayladıktan sonra delikanlı kitabı bir poşete koyup adama geri verdi. Daha sonra işlerini bitirmek için tekrar arka tarafa geçti. Ardından yaşlı adam, henüz dükkandan gitmeyip masada göz gezdiren adama ''Poşet ister misiniz'' diye sordu. Adam ''Olur olur, bi tane alayım'' diye cevap verdi. Yaşlı adam heyecanla poşeti uzattıktan sonra ''Hadi, hayırlı günler'' deyip adamı gönderdi. Bunlar olup biterken arkada olan delikanlı her şeyi duymuştu. İşini bitirdikten sonra ise yaşlı adamın karşısına geçip oturdu. 

''Amca, ben o adama poşet vermiştim'' diye söze girdi. Yaşlı adam pek şaşırmamış bir şekilde ''Öyle mi?’’ diye cevap verdi. Delikanlı ''Öyle öyle, verdim. Bu insanlar ne garip amca ya. Yani almışsın zaten bi tane poşet. Bir daha alıp ne yapacaksın ki o poşeti. Çok mu önemli yani?'' diye sitemkâr bir cevap verdi. Yaşlı adam sakindi. Uzun yıllardır gözleri görmemesine rağmen bu dünyadaki insanları tanıyacak kadar yaşayıp görmüştü çoğu şeyi. Bu yüzden çok da garipsemedi durumu. Kim bilir bu ve benzeri olaylar kaç kere yaşanmıştı burada. Ufak bir bekleyişten sonra yaşlı adam ''İnsan işte, her türlü iş beklenir bunlardan. Bunlar bedava bir poşet için bile böyle ucuz bir şekilde ahlaklarından vazgeçer. Üzerine konuşmaya değmez yani. İnsandır yapar'' diye cevap verdi. Delikanlı, konunun burada bittiğini anlayıp uzunca bir süre yerdeki kir tortusunu izledikten sonra kalkıp bu defa karşıdaki rafları düzenlemeye başladı. Yaşlı adam ise sağ tarafında bir kutunun içinde bulunan dünden kalmış buğday ekmeği ve kaşarı alıp yemeye başladı.

Yorumlar

  1. Öğrenci misiniz? Hayır!...talebeyim😁

    YanıtlaSil
  2. Adam poşet aldı altı üstü. Genç bu ne şiddet bu celal. Döveydin adamı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular